İSTANBUL FATİH ÇARŞAMBA PAZARI
Kadınlar Pazarı ;
Unkapanı’ndan Fatih istikametine doğru giderken bütün ihtişamı ile duran su kemerlerini İstanbulda yaşayan hemen hemen herkes bilir. Bir dönem İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan bu havadar su dağıtım şebekesi, Unkapanı kadınlar pazarının bir nevi giriş kapısı olmuş bugünlerde…
İstanbul’un sevdiğim yanlarından biri de Türkiye’nin yöresel tatlarının bir araya geldiği bir çok Pazar yerine sahip olması. Doğu ve güneydoğu lezzetleri arayanlara kadınlar pazarı birebir. Kemerlerden girer girmez çoğunluğu yaylara tahsis edilmiş bir düzende burası.
Aklıma ilk gelen şey uzak doğu seyahatimde yaşadığım koku karmaşası idi. Asya’da yollarda yürürken havada birbirine karışmış o kadar farklı koku var ki bu bana ilginç gelse de birçok insana rahatsızlık verebilir. Kadınlar pazarında da benzeri bir durum var aslında. Bütün ürünler doğudan geliyor. Etler peynirler, sakatatlar, ballar , baharatlar… Et denince buradaki esas oğlan Büryan kebabı. Bir çeşit kuyuda pişen kuzu düşünün. Uzun ve ağır bir pişirme sürecinden sonra lokum kıvamında ağızda dağılacak bir et… Ancak dediğim gibi doğunun etine ve kuzusuna alışık olmak gerekir. Çünkü o yörenin hayvanı beslenmesinden ötürü Trakya ve batı hayvanına göre daha ağır bir koku salar pişerken.
Çevremde birçok Büryan salonu var… Sabah erken olduğu için daha yeni açıyorlar dükkanlarını. Burası çok erken açılan Pazar yerlerinden değil. 9 -10 sularında hayat başlıyor ağır ağır. Ben de o ağırlık içinde yavaş yavaş dolanıyorum içeride. En çok dikkatimi çeken ürünlerden birisi Bal. Birbirinden farklı birçok çeşit , yöresel bal var burada , Siirt balı, Hakkari balı… En çok Pervari balını methettiler ; tattım hakikaten de çok lezzetli ve özellikli bir bal. Karakovan balı dedikleri bu işte; yani arı kendi bal yapacağı peteğini kendi yapıyor. İnsan üretim mum peteklerin içine bal yapmıyor. Bu yüzden karakovan balı peteği ile birlikte yeseniz bile minicik bir posa bırakıyor ağzınızda… Ayrıca yüzde yüz doğal bal. Ekstra şeker glukoz ilavesi de yok. Balcı Murat bunu kanıtlamak için karakovan balına çakmak ile ateş tutuyor , bal doğal olduğu için yanmıyor. Sentetik bala ateş tutunca hemen içindeki şeker tepkiye girip pıtırcıklanmaya başlıyor. İlginç değil mi ?
Peynirciler ise ayrı bir alem. Kendi usullerince tezgahlara yayıyorlar peynirleri. Zabıta sürekli peşlerinden. Gıda kodeksine uygun koşullarda sergilemelerini istedikleri için, üzerleri örtülü. Birbirinden farklı peynirler var , ancak onların da kokuları eğer alışık değilseniz biraz ağır gelebilir. Van otlu peynirinin 2 çeşidini gördüm. Biri klasik diğeri Yörüklerin yaptığı. Yöreselin de yöreseli anlayacağınız. Baharatlarda ise en çok ilgimi yaş sumak çekti. İçinde minicik çekirdekleri olan dışı yumuşak küçücük sumaklar… Küçük deyip aldanmamak lazım.İlk ağzıma attığım sumak bana ekşinin ne demek olduğunu bir kez daha hatırlattı Ayrıca pestiller adeta birer sanat harikası. Taptaze, ve çıtır çıtır cevizli pestilleri yemeye doyum olmaz.
Bu kadar karmaşık koku ve doku arasında bir kahveye oturup, sabah çayı içmeden olmaz. Benim en büyük hastalıklarımdan birisi Türk çayı… İçmedim mi kendimi rahat hissedemiyorum. Tabi içtiğimiz çay da doğunun çayı. Biraz acı kavrukumsu bir aroması var…
Yorumlar
Yorum Gönder